SARİYERGAZETESİ.COM – RUKİYE AY – KÖŞE YAZISI
Dünyaya geldiğimiz günden bu yana hayata baktığımız bir pencere gibidir “bakış açısı.” Herkesin her şeye karşı bir bakış açısı vardır ve genellikle şöyle cümleler kurarız, “bana göre”, “bence”, “böyle düşüyorum”… “Ben” kelimesinin hayata verdiği yönden hariç elbette bazı somut gerçekler vardır ve baktığımızda illa ki o gerçekleri görürüz. Mesela güneş varsa hava güneşli, yağmur yağıyorsa da hava yağmurludur. Kimse dışarıda yağmur yağıyorken bakıp da “hava ne güzel de güneşli” demez. Buraya kadar söylediklerime katılmayan yoktur sanırım! Peki…
O zaman gelelim çağımızın asıl sorunu olan “insanların birbirlerine karşı” olan bakış açılarına… Öncelikle şunu söylemek isterim, ben üniversitede okurken ya da daha küçük yaşlarda; her şeyi daha çok “biliyorum” sanırdım. Ama insan büyüdükçe görüyor ki, ne bilginin sınırı var, ne öğrenmenin, ne de bildiklerimizin… Yani kendimizi ne kadar “çokbilmiş” sayarsak yanılma payımız da o kadar artıyor!
Hayat, tecrübelerin toplanmasıyla ve bize yol göstermesiyle daha anlamlıdır. Tecrübe maalesef ne çok okuyarak, ne çok yazarak, ne çok konuşarak, ne de az konuşarak olmaz. Sadece yaşadıkça birikir. Ama burada önemli olan asıl püf nokta sadece “yaş almak” yerine “yaşamayı bilmek” gerekliliğidir. Size “Of, ne anlatıyor bu böyle” dedirtecek kadar sözü çok da uzatmadan günümüz gençliğinin kendinden yaş ve tecrübe olarak büyüklere karşı gösterdikleri biçimsiz tavırlarına getireceğim.
Öncelikle ilk kez gördükleri bir insanı boy, kilo, giyimiyle yani kısacası görüntüsüyle yargılamakta üzerlerine yok! Ki ben buna “çiğ olmak” diyorum. Modaya uyacağız tarz olacağız diye zahmete girip de çılgın ve tutumsuz alışverişler sonrası edindikleri tuhaf stiller ise zaten herkeste var. Farklı olduklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Çünkü değerli olan asıl farklılıklar kafada, düşüncede, duyguda ve en çok da insanın ruhunda olur.
Okudukları okullar ve bölümlerle böbürlenmekte o kadar zirvedeler ki, kısa boylu birini görseler evet elbette hiçbir şey bilmeyen bir “çocuk” sanırlar! Kelimenin tam anlamıyla “endişe verici”… Günümüzde kafasının içi boşalan, teknolojinin esiri olan, kendini bilmeden çok şey biliyorum sayan sadece genç demeyelim öyle çok insan var ki…
Aktif olarak gazeteciliğin içerisinde olduğum halde mesleğim sorulduğunda “gazeteciyim” diyebilmem için daha ne kadar zaman var bilmiyorum… Mezun olalı 9 yıl oldu! Yine de kendimi hep yolun başında ve daha öğrenecek çok şey var olarak görüyorum. Ama şunu biliyorum, hayata karşı “güzel bir bakış açım” var. Mesela ben fotoğraf çekerken herkesi gülümseyen ve umut dolu bakışlarla yakalarım objektifimden. Çünkü fotoğraf makinemde deklanşöre basmadan önce kendimde örnek bir gülümsemeyle objektifime bakan kişinin pozitif bir görüntüye geçmesini sağlarım.
Bildiklerimi ise kendini bilmezlere öğretme çabam hiç yoktur. Hiç olmadı ve olmayacak… Genellikle Susarım! Bazen de sustuklarımı yazarım, okuyan varsa buyursun… Çağımızın kaos ve kural tanımaz hallerine inat, hatta nezaket kurallarına uyarak aptal yerine konulmayı göze alma cesaretim de varken, aslında susmak mı gerekir yoksa konuşmak mı? Varın siz düşünün!
Yazıma son söz olarak Türk divan şairi Fuzuli’nin dediği bir cümle gelsin; “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil”…
Kalın sağlıcakla!
“Bakış açısı!” için bir yanıt
fıstık gibi yazmıssın