Kategoriler
Arşiv

Hüseyin İŞERİ : Bir tencere kaynıyor ama, et mi kaynıyor dert mi kaynıyor belli değil…

Haftanın bir diğer ropörtajı için Sarıyer Simit Evinde Hüseyin İŞERİ  ile birlikteydik. Hüseyin Bey Sarıyer’in de İstanbul’un en güzel simitlerini yapıyanlardan biri.Herhalde bu sır hiçbir zaman kimseye söylemeyecek. Şimdi kendisini tanıyalım.

huseyin-iseri-serbest-kursu-sariyer-gazetesi

-Merhaba Hüseyin Bey. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

-Merhaba. Öncelikle Sarıyer olay ekibine ve şahsınıza çok teşekkür ediyorum. Sarıyer’in  haftalık bir gazeteye kavuşmasını sağladığınız. Esnafı birebir dolaşarak sorunlarımızı dinlemeniz çok güzel oldu. Artık derdimizi dinleyen bir gazetemiz var. Ben 1953 Tokat Reşadiye doğumluyum. Bizim oralar kırsal kesim olduğundan okullar 1961 yılında 27 Mayıs ‘ tan sonra açılmaya başladı. Yoksulluk da var tabi… Eğitim ve iş için İstanbul’a göç başlayınca Tokatlı’lar akrabalarının yanında kalmaya gelenler onlardan görerek simit satmaya başladılar. Pekçoğu hala simit işindedir. Ben de babam tarafından  ilkokul 4. sınıftan itibaren yaz tatillerinde çalşmak üzere akrabaların yanına verilerek İstanbul’a gönderildim.  İlk defa o zaman sokakta simit satmaya başladım.  Yazın İstanbul’da çalışıyordum kışın köyde okula gidiyordum aile ekonomisine de ciddi bir katkıda bulunuyordum.  O zamanlar Edirnekapı ve Çarşamba’daki Kiremit Mahallesinde simit fırınları vardı.  Simitleri oradan alır, sokakta satardık.  Kardeşlerim de simit satmaya başladı. Daha sonra simit fırınları almaya başladık. Sarıyer Simit Evini  de kardeşimle beraber aldık. 2000 yılından beridir de işletmeciliğini ben yapıyorum.

-Simitleri kendiniz yapıyorsunuz değil mi?

-Evet, ustalarımız yapıyorlar.  Bizim simidimiz diğer simitlerden farklıdır. Geleneksel yöntemlerle yapılır. Ustaların elinden çıkar. Taze taze odun fırınında pişirilir.  On dokuzuncu yüzyılda yapılan simiti birebir aynı yöntemle yapmaya devam ediyoruz.  “Çıtır Simit, Sokak Simidi “dediğimiz işte bu simit. Teknoloji ilerledikçe usta emeğinden makine gücüne geçildi.Dolayısıyla simit diye yediğimiz ürünler simit olabilme özelliklerini yitirmiş durumda. Simitlerin pek çoğu önceden hazırlanıyor, donduruluyor.  Ardından da  elektrikle çalışan fırınlarda pişiriliyor. Simitin simit olma özelliğini koruyabilmesi gerekiyor. Çünkü bizim geleneksel bir yiyeceğimiz. Yiyen farkını hemen anlıyor. NTV’den Vedat Milor özellikle Çıtır Simit yemeye geldi ve çok da beğendi. Gerçek bir sokak simidi olduğunu söyledi kendisi.

– Peki müşterileriniz kimler?

  • Müşterilerimiz genelde sokak simidini tanıyan, yiyen, bilen, simit kültürü olan insanlar.  Malesef gençlerimiz Çıtır Simit ayrımını henüz yapamıyorlar. Fakat simit kültürü almış olan insanlar bir kilometre yol yürüyerek Yeniköy’den Tarabya’dan gelip simit alıyorlar. “Biz kaç dükkan geçiyoruz size geliyoruz ve sizden alışveriş yapıyoruz. Çünkü bu simit çok güzel ve korunması gerekir” diyorlar.

– Aile işletmesi olmanın da çok büyük bir katkısı var değil mi?  Eşinizin çok büyük katkıları var…

Biz küçük esnafız. Ailecek burada çalışıyoruz eşim ve oğlum beni yalnız bırakmıyorlar. Çok büyümek zincirler oluşturmak gibi bir hedefimiz olmadığı için; burada kendi yağımızla kavruluyoruz. Hanımı karşıma aldım mı yetiyor bana . Eşinizle sorununuz olmazsa herşey yolunda gidiyor.

 -Endam Hanım siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

  • Ben önceleri simitçilikten memnun değildim. Ama şimdi simit satmayı seviyorum. Eşime sürekli yardımcı oluyorum. Her zaman buradayım.  Bu sene simit müşterimiz giderek azaldı. Çok üzülüyorum. Emeğimizin karşılığını alamıyoruz. İnsanlarımız simit alma gücünü kaybetti.

 -Eşinizle 7/24 bir arada olmak nasıl bir duygu sizin için Endam Hanım?

Sevgimiz daha da artıyor. Evde oturursam daha iyiydi demedim hiçbir zaman. Her zaman el birliği ile birlikte bir şeyler yapmaya çalıştık. Buna devam da edeceğiz. Gece gündüz çalışıyoruz. Ama emeğinizin karşılığını alamıyoruz. Bu da beni rahatsız ediyor.

– Hüseyin Bey neden emeğinizin karşılığını alamıyorsunuz?  işinizi geliştirmek veya tanıtmak için bir takım çalışmalar yapıyor musunuz? maddi olanaklarınız nasıl?

  • Türkiye’de artık belgeli – belgesiz, izinli- izinsiz herkes simit yapabiliyor. Yani bir simit fırını da,pastane de, ekmek fırında simit yapabiliyor.  Biz sadece simit yapıyoruz ve simit satıyoruz. Ama pastane ve ekmek fırınları başka şeylerde üretip satıyorlar. Dolayısıyla da hem fiyat hem kalite açısından haksız bir rekabet ortaya çıkıyor. Biz artık para kazanamıyoruz Çünkü biz geleneksel yöntemlerle simit yapıyoruz ve bu maliyetli bir iş . Tüm evraklarımız tam. İmalat ruhsatı, satış ruhsatı, gıda üretim sertifikası, hijyen belgeleri…  Örneğin pastaneler, kafeler, ekmek fırınlar  simit üretime belgeleri olmadığı halde simit üretebiliyorlar.  Bizim imalat masrafımız yüksek olduğu için 1, 25 TL’ye sattığımız simidi, onların maliyeti düşük olduğu için 75 Kuruş’a satabiliyorlar.  Bir imalatçının imalat ruhsatında ne var ise,  onu imal etsin. Rekabetin fiyata göre değil kaliteye göre yapılması gerekir. Tabi insanların alım gücü azaldıkça daha ucuz ürünlere yöneliyorlar. Kalitesine çok da bakmıyorlar.

– Ekonomik sorunlar yaşıyor musunuz? Varsa  bu ekonomik sorunlarınızı ortadan kaldırmak için neler yapıyorsunuz?

-Yaşıyoruz elbette…  Elektriğimiz, suyumuz, sigortamız, kira ve  imalat giderlerimiz sabit. Gelirlerimiz düştükçe zorlanıyoruz. Gelir – gider dengesiz olunca çözülemeyecek sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Çözüm arayışına giriyoruz. Kredi taleplerimiz oluyor. Bankalara başvurduğumuz oluyor. Faizler çok yüksek. Her zaman kredi kullanamıyoruz. Küçük esnafın durumu gerçekten içler acısı.  Devletin küçük esnafa sahip çıkacak bir sistem geliştirmesi gerekiyor. Kredi kooperatifleri ve mevcut banka sistemi  bu iş için yeterli değil. Hani diyorlar ya 2023 vizyonu diye..  2023 e doğru giderken esnafı güçlendirecek, sorunlarını çözecek bir ESNAF BANKASI kurulması gerekiyor.  Esnaf olanların düşük faizlerle ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir banka olursa, esnaf güçlenir. Esnaf güçlenirse Türkiye güçlenir.  Halihazırda bankalardan alamadığımız parayı gidip tefecilerden bulmaya çalışıyoruz.  Anamız babamız dururken neden başkalarından destek isteyelim ki? Küçük esnaf bu ülkenin sigortasıdır, omurgasıdır. Mutlaka ve acilen sahip çıkılması gerekir. Küçük esnafı çevredeki herkes tanır. Biz şu anda müşterilerimiz ve aile gibiyiz. Mahalle kültürünü devam ettiriyoruz. Esnaf Ahilik geleneğine uyar. Ahiliğin özünü devam ettirir . Ahilik’ teki paylaşımcılık, dürüstlük, sevgi, saygı ilkelerini devam ettirir. Esnaf küskündür. 10 yıl kadar önce KOSGEB ilk kurulduğunda, biz KOSGEB’e esnafa nasıl bakıyor bize nasıl destek olacak diye başvurduk.  Başvurumuz kağıt üzerinde mi kalıyor, yoksa  uygulamaya geçiyor mu diye merak ettik.  Fakat gelen cevap “ Para kalmadı ” oldu.  Para dağıtılmıştı. Başvurumuz kabul edildiği halde bize herhangi bir kredi çıkmadı. KOSGEB ‘de hala da kayıtlarım var.  Bazen başvurumu tazeleyeyim diyorum. Ama pek de umudum yok. Yani borçlar sırtımızda bir yük olarak duruyor.  Eğer bir sicil affı olursa, esnafın sırtındaki bu kambur kaldırılırsa, esnaf rahatlar ve bir sıçrama gerçekleştirir.  Yoksa esnaf ciddi sorunlar yaşıyor ve yavaş yavaş kepenkler kapanıyor. Esnaf borcuna itiraz etmez. Fakat ödeyecek gücümüz yok.  Sürekli avukatlarla hacizerle uğraşıyoruz. Elektrik idaresi özelleştikten sonra başlı başına bir sorun oluşmaya başladı. Bir elektrik faturanızı ödeyemediğinizde hemen elektriğinizi kesiyorlar. Elektrik kesilince nasıl imalat yapabilirsiniz? Nasıl borç ödeyebilirsiniz?  Sorarım size…  Bakım bedelleri de çok yüksek. Hanımın kolunda bilezik de kalmadı ki satalım. Bir tencere kaynıyor ama, et mi kaynıyor dert mi kaynıyor belli değil. Bu durum bize psikolojik olarak çok etkiliyor. Biz böyle şeylere alışkın değiliz. Artık açalım mı, kapatalım mı, gidelim mi diye konuşmaya başlıyoruz.

-Peki başka sorunlarınızı var mı ?

-Tabi esnafın sorunu bitmez tabela tabela vergileri, Pazar günü vergileri, stopajlar çok yüksek. Sabit bir tabela vergisi olsa hatta hiç olmasa daha iyi. Bu sorunlar çok küçük gibi gözükebilir. Ama bu küçük sorunlar birikerek çok büyük bir sorun haline geliyor. Esnafa az ve öz, tabana yayılan destekleyici çalışmalar yapılması gerekir. Bütün borçlarımızı ödemek istiyoruz, ödeyemiyoruz. Şahıs firmaları şirketler gibi masraflarını vergilerinden düşüremiyorlar. Düzenleme yapılması gerekir. Örneğin biz Bazı ürünleri yüzde 1 KDV ile alıp yüzde 8 KDV ile satıyoruz. Nasıl çıkacağız işin içinden?

-Anadolu’dan kalkıp gelmişsiniz, eşinizle çalışıyorsunuz, eşiniz size gönülden size yardım ediyor .Eşinizin sigortası var mı?

—-Eşimin sigortası benim… İşin doğrusu eşimin sigortasını yapamıyorum. Öncelikle ustalarımızı sigorta yapmak zorundayım. Eşime bir türlü sıra gelmiyor.  Biz de teselli ediyoruz  “Hanım senin canın sağ olsun. Benim sigortam ikimize de yeter. ” diyoruz  Bir de biz kanaatkar insanlarız. Bir lokmayla şükreden insanlarız. Küçük de olsa bir istihdam yaratıyoruz. yanımızda örneğin beş kişi çalışıyorsa , bu 15 kişinin buradan geçilmesi anlamına geliyor. Eğer bizim gibi küçük esnaflar dükkanlarını kapatırsa, işsizlik oranları artar. Esnafın üzerindeki kamburlar ve sorunları asgariye indirilirse ; esnaf sabırlıdır, Ahi Evran geleneğini devam ettirir. Sebatkardır. Muhannete muhtaç olmamaktır tek kaygısı…  Esnafta rantçı bir mantığı yoktur. Bizim kapımız herkese açık. Kapıdan aç gireni asla geri çevirmeyiz. Parası olsun veya olmasın… Dost sofrasını kurarız her zaman… Gelenek bu, esnaf bu, halk bu… Esnafa, halka sahip çıkmak lazım ki bu ülkede barış olsun, refah olsun.  Ülkemiz gelişsin..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir