Kategoriler
Manşet Röportaj

90’lı yıllardan günümüze radyonun vazgeçilmezi Melon Şapka: “27 SENEYE TEVAZUNUN IŞIĞIYLA GELDİM”

RUKİYE AY / RÖPORTAJ – SARİYERGAZETESİ.COM

Sizi herkes Melon Şapka olarak tanıyor ve gerçek adınızı kimse bilmiyor sanırım…

Evet, ben dahi bilmiyorum! Herkes bana “Melon” der. 23 yaşımda programa başlarkenki öngörü nerelere kadar geldi, “Gecenin Melon Şapkası” marka oldu…

Melon Şapka’ya kendisini sorarsak neler anlatır?

Mesela çocukluğumda kasetçalarda şarkıları dinlerken durdurup şarkıların sözlerini yazıyordum. İşte bu yazma hastalığıdır! Çocukluğum çıraklıkla geçti, okul okuyamadım ben! Ama benim bir tarafım sanata akmış gitmiş… Aslında mesleki anlamda grafik kökenliyim ve kendimi bildim bileli de hep sanatın mutfağında olmayı seçtim. 8 kitabım var 4’ü şiir 4’ü roman. Dokuzuncu kitabı da hazırladım bitti ama henüz basılmadı. 1993 Eylül’ünde radyoya başladım. O dönemde annem maalesef beyin kanaması geçirdi ve bir yandan hastane bir yandan radyo programı koşturmacasına girmiştim.

Programlarınıza “Melon Şapka” olarak başladınız ve hep öyle de devam etti sanırım…

Herkesin bir adı soyadı elbette var fakat o zamanlar radyoda mahlas kullanımı vardı. Ben de “Melon Şapka” mahlasıyla başladım ve “Melon” dedikleri zaman üreten, yazan, çizen kitapları olan ama en başında da “radyo programcısı” olarak tanınmak istedim. Bu benim tercihim oldu. Bulunduğum yere saygı duyup çabuk nüfuz ediyorum ve insan ayırt etmiyorum. İlk olarak 1993 Eylül ayında o zamanlar var olan Radyo Kulüp’te başladım. Sonrasında ise Best Fm, Süper Fm, Radyo D, Radyo Mega, Karma Türk ve sonra Radyo Alaturka’da Melon Şapka olarak programlarıma devam ettim.

Programlarınızda slow şarkılar ağırlıklı ve aralarda şiirler de okuyorsunuz. Benzerleri elbette olmuştur ama “Gecenin Melon Şapkası” olarak başarınızın sırrı sizce nedir?

90’lı yıllarda programa mektuplar geliyordu ve telefon bağlantıları oluyordu. Canlı yayın programımın vazgeçilmezi olan telefon bağlantılarıyla Melon Şapka psikolojik bir radyo programı halini almaya başladı. Mikrofonun başında insanların derdini dinliyordum ve ne yapacağına karar veremeyen dinleyiciye fikrimi söyledikten sonra “Melon söylüyorsa doğrudur” diyen bir dinleyici kitlesi oluştu. Hayatına son vermek isteyenlerden tutun da okumak istediği halde ailesi tarafından okutulmayan çocuklara kadar herkes programda bana derdini döktü. Dinledim… Bunların karşılığını çok sonra aldım. Mesela bir gün elinde çocuğuyla bir dinleyicim geldi ve “Babam sizinle tanışmak istiyor” dedi. Zamanında kızlar okumaz diyen ve benim “okumalı” diyerek ikna ettiğim o babanın kızı üniversiteyi okumuş, çoluk çocuğa da karışmış. Görünce ben de çok mutlu oldum.

Radyodaki o mikrofondan milyonlarca kişiye ulaşmak, insanların derdini paylaşmak ve yol göstermek sizin için nasıl bir duygu?

Melon Şapka programının bu zamana kadar sürebilmesi benim için çok değerlidir. “Benlik çizgisi” denilen o çizgiye düşseydim eğer bu işi buraya kadar getiremezdim. 27 seneye bu tevazunun ışığıyla ve dengesinde getirdim. Bundan dolayı da çok mutluyum. Ben hep canlı yayın yaptım ve o yayınlarda çoğu insanın hayatına dokundum, çoğu insanın çocukluğunda varım, çoğu insanın ailesinin bir bireyiyim, öyle oldum… Soracak olursanız en güzel tarafı nedir biliyor musunuz? Bütün o 27 sene boyunca nesilden nesile geçen bir radyo programı olmasıdır.

Canlı yayının avantajı ve dezavantajı neler?

Canlı yayının avantajı; doğrudan orada olduğunuzu bildiğiniz dinleyicilerin karşısındasınız! Banttan olan yayınlarda o samimiyetin geçtiğine ben inanmıyorum. Hep canlı yayın yaptığım için insanlar beni ailesinden ve canından can gibi görmeye başladı. İnternetin ve sosyal medyanın çok gelişmediği yıllarda mektuplar vardı. Aylık olarak gelirdi. Teknoloji gelişti ve artık programdayken mesajlar Whatsapp’tan anlık olarak geliyor. Mesela canlı yayında mikrofonun karşısında bir şiir ya da haberi okuyorken Whatsapp ekranından gelen bir küfürü ya da aşağılamayı görüyorum. Kısacası anlık iletişim insanı anlık olarak yükseltebilir ya da yerin dibine de sokabilir!

Öyle bir durumda duygu ve öfke kontrolünüzü sağlamak zor oluyor mu?

Evet, gerçekten çok zor… Tam bir şeyler anlatırken “İyi söylüyorsun da güzel bir şarkı çal da kafamız yerine gelsin diyor!”, tabi ki demoralize oluyorsunuz.

Peki, anlattığınız konuyu bırakıp oraya da bir gönderme yapıyor musunuz?

Ben ters köşeleri çok severim. Bunu da yayında çok yapıyorum. Birisi çıkıp da intihar etmek istiyorum dediğinde “Vallahi modası geçti” diyorum. Çünkü “Ah neden, yapma etme” desen onunla hemfikir oluyorsun. Ben programda sürekli kelime oyunu da yaptığım için mesajına gönderme yaptığım kişi kendisini elbette anlıyor.

Çağımızdaki teknoloji ve dolayısıyla anlık iletişim radyo programlarına da bir şeyler kattı diyorsunuz. Peki, biraz da iletişimden bahsetmişken iletişim fakültelerinde sizce nasıl bir eğitim verilmeli?

İletişim fakültelerinde birçok panele gittim ve öğrencilere hep şunu söyledim; “Tekniği alırsınız, ama bunu hayata geçirmek için hayatın içinde olmanız gerekiyor.” Üretmek istiyorsan hayatın içinde olmak gerekiyor. Eğer iletişimciysen etrafınla iletişimi kesmemen gerekiyor. Mesela mikrofondayken programını çok dolu bir insan da arayabilir, çok bomboş birisi de arayabilir. Önemli olan ikisiyle de iletişime geçerken o dengeyi sağlayabilmektir.

Programınızda kendi şiirlerinizi de okuyorsunuz…

Şöyle söyleyeyim aslında Melon Şapka programlarım daha çok şiir ağırlıklı ve şarkılar da 27 senedir bir renk oluyor, bir ahengi tamamlıyor…

İstediğimiz şarkıları radyoda çalmasını beklemeden dinleyebildiğimiz bir çağdayız. Tıpkı internet haberciliğinin gazeteleri daha az okunur hale getirmesi gibi radyo için de aynı şey yaşanıyor mu sizce?

Tabi artık internet radyoları da kuruluyor, ama biraz daha vakit var diye düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir