Gazeteci Bekir BATU yazdı;
Malum, Sarıyer’de 31 Mart belediye seçimlerini Şükrü Genç 29 bin 775 oy farkıyla kazanmış, belediye başkanlığında 3. dönemine girmişti. Gerek ülkenin içinde bulunduğu konjonktür, gerekse ilçe siyasetindeki kimi dengeler ona seçimi adeta hediye etmişti. Sonuçta; Sarıyer halkı özgür iradesini kullanıp, böyle uygun görmüştü… Sevabıyla günahıyla bir seçim daha geride kaldı.
Şimdi hizmet zamanıydı…
Evet daha dün gibi yaşadığımız yerel seçimlerin üzerinden tam 8 ay geçti. Şükrü Genç de Sarıyer’de 11. yılına girdi. 2009 yılından beri halktan güçlü destek alarak, oylarını sürekli arttıran bir belediye başkanı için, halka hizmet etmek adına bundan daha iyi bir siyasi ortam olamazdı. Arkasına güçlü halk desteği alan belediye başkanları, şayet isterlerse her sorunun üstesinden gelebilirler. Öyle ki bağlı bulunduğu Büyükşehir Belediyesi de kendisiyle aynı partidense o zaman işler sanıldığından daha da kolaylaşır…
***
Bugün gelinen noktada; İstanbul ve Sarıyer’de aynı partiden iki belediye başkanı olması, Sarıyer için bir avantaj olmalı. İBB’deki kadrolaşmanın henüz tamamlanamamış olması ve ciddi mali sorunlar nedeniyle hizmet süreci uzamış görünüyor. İmamoğlu’nun bu konuda şimdilik mazur görülebilecek haklı mazeretleri olabilir.
Ancak işin Sarıyer ayağında ise artık bahane siyaseti fayda etmeyecektir. Sarıyer Belediyesi’nin hizmet üretmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır. Sarıyer’de 11 yıldır başkanlık yapan ve önünde 4 yıl daha hizmet etme şansı bulunan bir belediye başkanı ise bundan böyle hiçbir mazeretin arkasına sığınamaz. Geçmişte siyasi getirisi oldukça çok olan “engelleniyoruz” ifadesi yeni dönem için kullanılamaz.
***
Fakat görüyoruz ki Sarıyer’de seçimden bu yana elle tutulur hiç bir hizmet üretilebilmiş değil. Öyle ki belediye, yeni proje üretmek bir yana, rutin hizmetlerini dahi yerine getirmekte zorlanıyor. Sarıyer Belediyesi yönetim kadroları, motoru bozulmuş tekne misali kendilerini suyun akışına bırakmış, günü kurtarma derdine düşmüşler. Tepe yönetiminin de bu kadroları dinamik tutmak, motive etmek gibi bir dertleri de görünmüyor. Haliyle balık baştan kokuyor. Sarıyer’de büyük bir başıboşluk, ne de olsa seçimleri hep biz alıyoruz tembelliği mevcut. Bu rehavet anlayışı, en tepeden başlayıp en alt kadrolara kadar hissediliyor.
***
Sarıyer Belediyesi, dev projeler hedeflemek yerine, kendisini çalışıyor gösterebilmek için, umudunu kültür gezilerine ve milli bayramlardaki coşkulu etkinliklere bağlamış, kurumsal tembelliğini adeta kamufle etme derdine düşmüştür. Hiçbir belediye 29 Ekim Cumhuriyet Bayramları’nın ve Atatürk sevgisinin arkasına sığınarak kendi rehavetini gizlemeye kalkamaz. 29 Ekim Bayramı ve Atatürk, tıpkı “bayrak – vatan” gibi hepimizindir ortak değeridir. Milletimizin ortak değerleri üzerinden bir belediyenin siyaset yapmaya kalkması, hizmet anlayışındaki yetersizliğinin ve acziyetin göstergesidir. Milli değerlerimize sahip çıkan organizasyonlar yapmak, bir belediyenin zaten olmazsa olmaz görevidir. Cumhuriyet kutlamaları belediye başkanlarının kendi reklamlarını yapacakları alanlar değildir. Cumhuriyet’e ve Atatürk’e sahip çıkmak sadece milli günleri kutlamakla olmaz, oturulan koltuğun hakkını verecek güzel hizmetler üretmekle olur. Reklam da yapılan güzel işler ve projelerle olur.
***
Maalesef Sarıyer Belediyesi ve Şükrü Genç siyasi deyişle artık “metal yorgunu” olmuştur. Sadece kendisi değil tüm ekibi de yorgundur. Oysa bu yeni dönem, bir ustalık ve proje dönemi olmalıdır. Ancak ne var ki; ortada ne yeni bir proje, ne yeni bir hedef, ne de heyecan uyandıracak bir çalışma var. Görüyoruz ki; oy verenler bile Sarıyer Belediyesi’nin içine düştüğü bu rehaveti ve tembelliği büyük bir kaygıyla izliyor.
Belediye içindeki besleme yalakalar, son seçimden sonra dalkavukluklarını bir üst seviyeye çıkarıp Şükrü Genç’e empoze ettikleri “Ceketini asarsın, seçimi alırsın” anlayışını “Çorabını atarsın, seçimi alırsın” anlayışına dönüştürmüşlerdir. Tek dertleri, içeride kurdukları rant düzenini korumak olan yalaka tayfası, gün boyu kaloriferli odalarında oturup Sarıyer’e yön verdiklerini sanırlar. Her şeyi bilirler (!) Sarıyer’in 5 mahallesinin adını bilemezler! Belediye içinde türlü ayak oyunları ve entrikalarla kendi düzenlerini korumayı ise çok iyi bilirler. Unutmayın ki Sarıyer halkı, gelişmeleri sessizce takip eden, yeri geldiğinde de sorumlulardan en ağır şekilde hesap sormasını bilen bir halktır.
Hiç kimse yada hiçbir siyasetçi Sarıyer’in üzerinde değildir. Sarıyer’deki çay bahçeleri gün boyu tek başlarına oturan eski belediye başkanlarıyla dolu… Kendi yarattıkları yalakaların iltifatlarına kanıp, güç zehirlenmesine tutuşanlar, siyaset arenasından ve hafızalardan birer birer silinip gidirler.
***
Sarıyer’de 8 aydır zirveden hızlı bir şekilde aşağıya iniş başlamıştır. Bu tembellik, vurdumduymazlık ve israf düzeni böyle devam ederse belki de bu dönemin kazasız belasız tamamlanması mümkün olmayacaktır. Görünen o ki 2010 yılında yaşanılanlardan hiç kimsenin ders aldığı yok. Artık gemideki her deliği kapatmanın mümkün olmadığı, geminin su almaya başladığı dışarıdan bile çok net şekilde görülüyor. Yoksa Titanik filminde, su almaya başlayan gemideki kaptanın rahatlığı Sarıyer’e de mi sirayet etti?
***
Sarıyer’de belediyedeki tembelliğe gerekçe olarak, “para yok” mazereti üretiliyor. SÖZKUR‘a, ALBAYRAK‘a ve torpilli şirketlere para bulunabildiğine göre, Sarıyer halkına hizmete de para bulunabilir. Sarıyer Belediyesi, sadece 8 Ağustos’taki araç kiralama ihalesinde SÖZKUR’a 98 milyon lira ödemeyi taahhüt edebildiğine göre mali açıdan bir sıkıntısı olmamalı. Müdürlerin ve belediyede önüne gelen herkesin kullanabildiği kiralık otomobillere bu kadar çok para ödemeyi kabul eden halkçı (!) bir belediye haliyle para sıkıntısı çekmiyor demektir. Sadece bu yıl belediyenin harcadığı para 420 milyon, gelecek yıl ise 479 milyon lira öngörülüyor. Savurganlığa, israfa, yandaşlara kısaca herşeye para var, ama Sarıyer halkına hizmete gelince para yok.
2009 yılında 140 milyon borçla devralınan bir belediyenin borçlarını, 11 yıldır kullanılan milyarlık bütçelere rağmen nasıl olup da 650 milyona çıkardığının izahını elbette tüm Sarıyer halkı gibi bizler de merak ediyoruz. Belediye yönetiminin ısrarla cevap vermekten kaçtığı bu sorunun yanıtı aslında çok basit; İsraf ve bol keseden dağıtılan ihaleler… Liyakatsız ve iş bitirici (!) kadrolarla yönetilen bir kurumun kaçınılmaz sonu… Sonuçta devlette devamlılık esastır denip, tüm borçlar bir sonraki başkana devredilmeyecek mi?
***
Sarıyer’de 11 yıllık Şükrü Genç döneminde, Yaşar Kemal Kültür Merkezi Evlendirme Dairesi ile Pınar Mahallesi’ndeki Belediye Binası dışında ciddi ve kalıcı bir hizmet ne yazık ki üretilebilmiş değil. Çarşamba’nın gelişi Salı’dan belli olur sözünün aksine umarız, gelecek 4 yıl da böyle geçmez. Makamlar; siyasi istirahat, dinlenme, zaman doldurma ve adres gösterilecek kartvizitlik yerler değildir. Hizmet ve çalışma yerleridir. Sarıyer’in kaybedecek bir günü hatta bir saati bile yok.
Fabrika ayarlarını her geçen gün biraz daha yitiren Sarıyer Belediyesi ne yazık ki; söylemde halkçı, eyleme rantçı bir belediye görüntüsü vermektedir. Bildik adreslere giden ihaleler, paravan şirketlerle alınan işler, vicdanları sızlatan israf düzeni bize bunu gösteriyor. Örneğin; Sarıyer Belediyesi’nden sadece bir şirket bugüne kadar 500 milyon liralık ihale alabiliyorsa, burada tüm yollar belli adreslere çıkıyor demektir. Öyle ki bazı ihaleler nedense yıllardır hep aynı şirketlerin uhdesinde, tekelinde kalıyor. Bu konulara burada detaylı olarak girmeyeceğim ancak Sarıyer Belediyesi bu tehlikeli anlayışı bırakmadığı takdirde, bir süre sonra üstesinden gelmekte zorlanacağı sürpriz sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Devlet kurumlarındaki derinden hareketlilik bunu gösteriyor. Tıpkı 2010 misali…
Unutmamalı ki, savurganlığın olduğu her yerde mutlaka yolsuzluk ve hırsızlık da vardır.
***
Lafı çok uzatmaya gerek yok!
Sarıyer Belediyesi ve Şükrü Genç, adeta üzerlerine serpilmiş ölü toprağından artık bir an önce kurtulmalı, çözüm bekleyen sorunlara ağırlık vermelidir. Özellikle Büyükşehir Belediyesi desteği gerektiren “Balıkçılar Çarşısı ve Tapu meseleleri” hızlı bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır. 10 mahalleyi ilgilendiren ve Boğaziçi Yasası meselesi nedeniyle hayli karışık durumda olan Islah İmar Planları üzerinden yürütülen tapu mücadelesi devam ettirilirken, diğer yandan da İBB’ye ait Sarıyer’deki araziler, üzerindeki hak sahiplerine makul bir fiyattan satılmaya başlanabilir. AKP ve dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş yıllardır söz verdiği halde bu arazileri vatandaşlara satmamıştı. Madem ki “İmamoğlu varsa umut var” o zaman bu arazilerin satış süreci hemen başlatılmalıdır. Böylece Kocataş, Pınar ve Cumhuriyet mahallesi başta olmak üzere ilçe genelinde on binlerce kişiyi ilgilendiren tapu sorunu çözülmüş olacaktır. Sarıyer Belediyesi ve İmamoğlu ekibi bu sorunu çözme konusunda zaman kaybetmemelidir. Bu konularda süreç uzun olacağı için çalışmalar şimdiden başlatılmalı, 5 yıllık dönemin neredeyse 1 yılının geride kaldığı unutulmamalıdır. ‘Daha önümüzde 4 yıl var’ gibi halkın asla kabul etmeyeceği mazeretler öne sürülmemelidir.
***
Sarıyer artık; adam kayırmacılık, hemşericilik, yörecilik, meshepçilik ve particilikle değil hizmet ve projelerle anılmalı… Sarıyer’deki gençlerimiz işsiz, esnafımız zorda, insanlarımız mutsuz ve umutsuz… Belediye hiç değilse doğru ve yerinde projeler üreterek topluma bir nefes olabilir. Bir ülkenin içinde bulunduğu durumun tüm sorumluluğu sadece iktidarlara kesilemez, bu faturada; topluma katkı sunamayan, hizmet üretemeyen ve insanlara umut olamayan yerel yönetimler de sorumludur…
O zaman diyelim ki; Derdiniz sözde değil, özde halkçılık ise bugünden tezi yok hemen işe koyulun! İsraf etmeyin, çalışın, üretin ve Sarıyer’i hak ettiği yere taşıyın!