SARİYERGAZETESİ.COM – RUKİYE AY – KÖŞE YAZISI
Türkiye genelinde özellikle yaz aylarında sıklıkla meydana gelen orman yangınları ciğerlerimizi yakarak geleceğimizin nefesini yok ediyor. Bir dakikalık dikkatsizliğin sonucunda meydana gelen bir yangında binlerce hektarlık ormanlık alan kül oluyor. Özellikle söndürülmeden yere atılan sigara izmaritleri ve mesire alanı olmamasına rağmen ısrarla yakılan mangal ateşleri basit gibi görünse de dikkatsizlik sonucu meydana gelen yangınların başlıca nedenleri arasında…
Bir gece nefesinizin kesilip de sabaha uyanamadığınız bir gün hayal edin. Bunu hayal ederken de nefesinizi bir dakika boyunca tutmaya çalışın! Zor değil mi? Gerçekten, soluk alıp vermeden bir dakika dahi durabilmek çok zor… Yangınlarla kaybettiğimiz ormanlarımız da her geçen gün ciğerlerimizden eksilen nefesimizdir.
İnsan ağaca benzer. Tıpkı toprağa düşüp kök salan bir ağaç gibi insan da doğduğu günde tutunur hayata. Hayat bu ya ne rüzgarlar, ne yağmurlar, ne afetler yaşar… ama her ne olursa olsun hep direnir ve ayakta durmaya çalışır. O yüzden bir insanın yaşam mücadelesiyle bir ağacın yaşam mücadelesini hep birbirine benzetirim. Mesela bazı ağaçların kaderinde asırlarca yaşamak vardır. Tıpkı dev bir çınar gibi… Ama bazı ağaçlar henüz büyümemiş bir fidanken yanarak toprağa veda eder. Ne acı değil mi!
Ormanlık alanlarımızın yangınlarla hızla kül olup gitmesine ne olur izin vermeyelim. Koruyalım! Şuna inanıyorum ki insan sevdiği her şeyi koruyabilme gücüne sahiptir. Yeter ki istesin… Nasıl bir yangın çıktığında söndürmek için yaşadığımız yerde topyekûn bir mücadeleye giriyorsak bunu korumak için de yapalım. Yetkili olan herkesi bu görev bilinci için sürekli uyaralım ve fikirlerimizle de destek olalım. Önlemleri her geçen gün arttıralım. Her insanın diktiği bir ağaç da olmalıdır ki dünyada nefes alıp verecek herkes için yeterince oksijen olsun.
Günümüzde modern çağın bize dayattığı şehir yaşamına inat hala huzuru doğada buluyoruz öyle değil mi? Kim sevmez ki mavinin yeşille kucaklaştığı bir tabiatta vakit geçirebilmeyi. Git gide toplumsal anlamda erozyona uğrayan birçok değer var. Eskiye özlem katlanarak çoğalıyor. Ama doğayı korumak için çaba sarf etmemek gibi bir lüksümüz yok. Yaz güneşinin kavurucu sıcağında bir ağaç gölgesi kadar değerli daha ne olabilir ki…
Toplum olarak bir arada yaşam mücadelesi vermek bir ormanı oluşturan ağaçların mücadelesine benzer… Ne olur doğayı koruyarak ve yeşil rengi çoğaltarak yaşayalım. Yazacak çok şey olsa da bazen söz bitiyor. Tıpkı güne yemyeşil başlayıp gün biterken kor olan ağaçları görünce dilimiz konuşabilse de içimizin sustuğu gibi… Yine de hani derler ya “Söz uçar yazı kalır”… Biz de yazalım ki yazılarımız kalsın, okundukça örnek olabilsin.
Doğaya aşık olmayan kişi bence kendisini de sevmiyordur. Çünkü insan tıpkı bitkiler ve hayvanlar gibi doğanın bir parçasıdır. Üstelik en değerli parçası… Nazım Hikmet’in “Davet” şiirindeki şu güzel mısraları ne güzeldir, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”…
Sevgiyle kalın…