Patlayan bombalar, şehit edilen polisler, askerler ve yok yere kararan nice hayatlarla dolu 2016’yı artık geride bırakıyoruz… 2016’da o kadar çok acı yaşadık ki, yeri geldi acılarımız birbirine karıştı. Birinin acısı dinmeden diğerini yaşadık, kimi zaman Ankara’ya, kimi zaman Antep’e, kimi zaman Adana’ya, kimi zaman da İstanbul’a ağladık… Ülke olarak ölüm ve gözyaşı; karabasan misali üzerimizden hiç eksik olmadı. Terörü ve ardı ardına gelen hain saldırıları lanetlemekten yorulduk…
Devleti yönetenlerimiz sağ olsunlar hep sağduyu ve kararlılık mesajları verdi. Ancak gazete manşetleri ve kararlılık mesajlarıyla bu alçak saldırıların durdurulamayacağını anlayamadılar.
Onlar, patlayan her bombadan sonra bildik mesajları tekrarladıkça toplum olarak ne yazık ki bizler de ölüme ve öldürülmeye alıştık… Ülke olarak terörü kader olarak görmeye başladık, bu bataklıktan çıkacağımıza olan inancımız büyük zarar gördü.
Bu ülkeyi yönetenlerin artık bildik söylemler ve yöntemlerle terör bataklığını kurutması çok zor. Aksine düne kadar tek terör örgütüyle mücadele ederken, son yıllarda bu örgütlere yenileri eklendi. Demek ki ortada yanlış giden bir şeyler var.
Peki Türkiye niçin bu hale geldi?
Elbette, Türkiye bu kötü dönemi atlatacak ve her şeye rağmen düzlüğe çıkabilecek kadar güçlü bir ülkedir. Ancak bu süreçte herkesin eğri oturup doğru konuşması, şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekir. Benzer hataları yine tekrarlayarak, aynı bakış açısıyla yola devam ederek, hiçbir şey olmamış gibi davranarak bu süreci atlatmamızı kimse beklemesin. Bu bakış açısının ülkemizi getirdiği durum ortada.
Peki o zaman ne yapmalı?
Artık terörle daha etkin ve farklı yöntemlerle mücadele etmeli… Toplumdaki ayrıştırıcı söylemleri geride bırakmalı, bundan böyle hiç kimse ötekileştirilmemeli… Uluslararası arenada kavgayı seven bir ülke görüntüsünden kurtulmalıyız. Kırmızı çizgilerimizden ödün vermeden, diğer ülkelere sudan gerekçelerle rest çekmeden ve zikzaklı bir politika izlemeden yolumuza yeni bir güzergahta devam etmeliyiz… Ortadoğu bataklığında; oyunların kuralsız oynandığını artık anlamamız gerekiyor. Dibini görmediğimiz suya dalmamalı, entrikalarla dolu bölgede hayali projeler peşinde koşmamalıyız.
Tüm bunları yaparken; elbette kendi içimizde de güçlü olmalıyız. Ekonomimizi dışa bağımlılıktan kurtaracak adımlar atmalı, köylü ve üreten kesime akıllı projelerle sahip çıkmalıyız. Devlet sadece kredi vermek, parasal fon açmakla destek olmaz; yol göstererek ve planlama yaparak da destek olabilir. Örneğin üreten köylünün yerinde 1 TL’ye satamadığı ürününün şehirlerde 5 TL’den satılmasına artık dur denilmeli, tüm tarım ürünlerine tıpkı fıstık misali taban fiyat belirlemeli… Köylünün devlet güvencesiyle üretim yapması ve ürettiği malları artık satabileceğine inanması tarımda müthiş bir kalkınma getirecektir.
Eğer “tulumbaya” yeniden su dolsun istiyorsak, Türk ekonomisinin temelini sadece inşaat sektörüne oturtmak yetmez, başta tarım olmak üzere her alanda ciddi ancak sıra dışı reformlar yapmamız gerekir. Devlet işe; yıllardır sonuç getirmeyen tipik reform anlayışını da sil baştan değiştirerek başlamalıdır.
… Ve her şeyden önemlisi elbette demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlük… Suçlu ile suçsuz arasındaki çizginin daha kalın işaretlerle ayrıldığı, kamu vicdanını yaralayan gözaltı ve tutuklamaların yapılmadığı, düşünmenin suç olmaktan çıkarıldığı, eleştirinin vatan hainliği olarak algılanmadığı, gazetecilerin susturulmak istenmediği, devlet kurumlarının kişiselleştirilmediği, devlete olan güvenin yeniden tesis edildiği bir dönemi hayata geçirmek zorundayız.
Aksi halde umutlarımızı sadece bir sonraki yıla saklamaya ve ötelemeye devam ederiz. Nasıl ki 2015’ten 2016’ya girerken temenni ettiğimiz gibi… Bakın şimdi 2016’yı da bitiyoruz… Umutlarımız yine yeni yıla kaldı. Gerçekten mutlu olacağımız bir ülke istiyorsak yılları değil; önce kendimizi ve anlayışımızı değiştirmek zorundayız. Ancak şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir; Türkiye her şeye rağmen güçlü ve birbirine sımsıkı bağlı bir ülke. Bizi bölmeyi düşünenler aska bu kirli emellerine ulaşamayacaklar…
2016’ye hiç benzemeyen yepyeni bir yıl ve Türkiye diliyorum…