Kategoriler
Köşe Yazıları Manşet

Sevmeyi bir türlü öğrenemedik!

 aslihan

ASLIHAN DEMİR YAZDI

“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” Buyuran, bizim görmeden sevdiğimiz peygamber efendimiz tüm insanlığa, insan olmaya ancak severek adım atacağımızı bu hadisiyle öğütlüyor. Başımızı daha doğrusu vicdanlarımızı dönüp bir yaşananlara baktığımızda her şeyin sevgisizlikten yani önce insan olmayı beceremiyor olmamızdan kaynaklandığı gün gibi ortada değil mi ?

***

Ortadoğu kan gölüne dönüyor. Çünkü insanlar öldürmeyi seviyor ne yazık ki. Afrika’da çocuklar açlıktan ölüyor. Çünkü insanlar yemeyi çok seviyor. Hiç ismini duymadığımız bir ülkede kadınlar tecavüze uğruyor. Çünkü insanlar insan olmayı hiç sevmiyor. Çok çok eskilere gidebiliriz. Hz Ali’nin Hz. Osman’ın katilini söyleyemediği ve Sıffın Savaşı ile ilk mezhep ayrılıklarının başladığı döneme ya da daha da eskiye gidebiliriz. Mesela ilk babamız Hz. Adem ve ilk annemiz Hz. Havva dönemine; Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdüğü zamanlara. Aslında hepsi özünde iyi insanlardı.

***

Hepimiz özümüzde iyi insanlarız. Özümüz Allah çünkü. Nefesimiz bir avuç Allah kokuyor. Sorun şu ki bazılarımız nefes alıp vermeyi bile beceremiyor. Ne zamanki dev aynalarına bakmaya başladık başımız göğe erdi. Görmez oldu gözlerimiz yoksulu, yetimi, mazlumu, caminin önünde ayakkabı boyayan küçük çocuğu, mendil satmaya çalışan sarışın kızı, su satmak için çırpınan esmer Suriyeliyi. Hatta Suriyeli kelimesini duyar duymaz başladı rahatsızlığımız. Yalan mı?

***

Arkamızı dönüp gidebiliyoruz bazen. İnsanlığımıza çelme takıp yere düşürmek konusunda bir numarayız çünkü. Umutlarımız hiç balon olup uçmadı ki bizim en fazla istediğimiz ayakkabıyı almamıştır babamız. Bizim babamız düşen varil bombalarından ölmedi ki acıyı bilelim. Bizim annemiz gözümüzün önünde paramparça olmadı düşen bombalar yüzünden. Bizim evimiz gecenin bir yarısı askerler tarafından basılıp kardeşimiz yaka paça götürülmedi ki biz ağlamayı bilelim. Biz varlık içinde yokluğumuza ağlamayı bildik sadece. Sonra da gözlerimizi kapattık tüm dünyaya. Çünkü şükretme mertebesine erişememiştik.

***

Bazen bir Allah-u Ekber sesinden rahatsız olduk bazen, Kürtçe konuşan bir kardeşimizden. Ölen bir balinaya ağlarken Aylan’ın kıyıya vuran çelimsiz bedenini kurtaramadık. Son model bir arabamız yok diye üzülürken, Filistin’de ağlayan annenin gözyaşı olamadık. Evde pişen yemeği beğenmezken, hurmayla orucunu açan peygamberin ümmeti olduğumuzu unuttuk. Yazık bize, vallahi çok yazık! Siyasilerin makyavelist politikalarını eleştirirken kalbimizin ne kadar sekülerleştiğini göremedik ne yazık ki.

***

Eleştirirken önce ben demeyi öğrenemedik biz. Allah’ın cenneti ayaklarına serdiği anaya saygı gösteremedik. Peygamberimizin kördüğüm gibi sevdalandığı kadını sevemedik. Hz. Ömer’in aç kuşları düşündüğü kadar aç insanları düşünemedik. Hep suçu hep hatayı başkasında aradık da durduk. Zengin olalım dedik, güçlü olalım dedik, en iyi biz yaşayalım dedik de insan olalım diyemedik…

***

Dost acı söyler derler o yüzen bu sitemkar sözlerim. Ama lafı uzatmayı da sevmem. Son olarak imzamı atayım o zaman. Hepiniz; rengi siyah, gönlü berrak Hz. Bilal Habeşi’yi tanırsınız. İlk Ezan-ı Muhammediye’yi okuyan sahabemizdir. Bir gün peygamber efendimiz Hz. Bilal’i ağlarken görür ve ona neden ağladığını sorar. Hz. Bilal de ‘Benim çocuğum yok, öldükten sonra arkamdan Fatiha okuyacak kimsem yok’ der. Bunun üzerine Resul-i Ekrem ‘ümmetim her ezan sesini duyduğunda senin ruhuna bir Fatiha gönderecek’ diye buyurdu. O zaman Hz. Bilal’in ve ölen insanlığımızın ruhuna El Fatiha !

“Sevmeyi bir türlü öğrenemedik!” için bir yanıt

Sevmek madde yaşam içinde, çıkarlara dayanır.. Bunlar maddi veya manevi olabilir.. İnsan egosunun maddi dünya ilişkisi içinde benlik ön plana çıktığından sevgiyi de bu bağlamda kaybeder veya kazanırız.. İnsan ahlak yapısının kurulmasının en temeli, değer yargılarının insan merkezine alındığı gün sevgi,de barış da tesis edilecektir..Ancak dünya böyle bir yapıya şu an için gelemez, insanlığında çok azı bu gelişmişlik düzeyindedir.. İdeoloji ve yaşam arasında hayat kurmaya çalışanların bir başka ideoloji karşısında tutunacağı tavır sevgiyi de engelleyen
dir..Din açısından baktığımızda dinin toplumsal bir mesele olmadığını,toplumsal olgu olarak ortaya çıkarılmasının sevgiyi de,nefreti de körükleyen olduğu tarihin derinliklerinden bu güne kadar görülmektedir….Bunun için madde ilişkisinin özüne ihtiyacı koymalı, dinsel yaşamı da bireye bırakmalıdır…

fuatyeşilkaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir