SARİYERGAZETESİ.COM – RÖPORTAJ: RUKİYE AY
Karadeniz müziklerini Türkiye’ye sevdiren isim olarak tanınıyorsunuz. Peki, sizce bir Karadeniz şarkısının olmazsa olmazı nedir?
Kemençesiz olmaz… Karadeniz kokması için kemençe ya da tulum mutlaka olacak! Poplaştırılan Karadeniz müziğini de kabul etmiyorum. Maalesef yapıyorlar… Bu Karadeniz değil. Hatta kemençeyi kemanlaştırıyorlar. Ben buna da karşıyım. Lezzetli yanları da var tabi ama o tip kemençeyi ara sıra kullanalım. Çünkü kemençe o değil!
30’un üzerinde albümünüz var. Bu başarı ve üretkenliğinizin sırrı acaba nedir?
Ben otantik bir adamım. Beni 40 sene öncesinde nasıl gördüyseniz yine aynıyımdır. Bunun sırrı burada. Hiç bozulmadım, hiç değişmedim! Yaptığım türkülerde de öyle. Ben Karadeniz türkücüsüyüm. Başka bir şey denemem ve orijinal Karadeniz müziği yapan birisi varsa ancak onunla karşılaştırılabilirim. Benim başarımın sırrı bu türküleri, sanatı ve bu bölgeyi hiç yozlaştırmadım. Ne isem yine öyle, eskisi gibi…
Türkiye’de en çok konser veren sanatçılar arasında yer alıyorsunuz. Bu tercihinizin sebebi nedir?
Bu sadece benim değil insanların da tercihidir. Çünkü konser sadece sanatçının tercihi olamaz. Türkiye’nin dört bir yanından ve dünyanın her yerinden sizi istiyorlarsa bu sevilmek demektir. Onun için yurtiçi ve yurtdışı tüm insanlara minnettarım. Çok teşekkür ederim.
Çok hareketli parçalarınız da var hüzünlü şarkılarınız da… Peki, Karadeniz şarkılarının ruhunda sizce ne var? Bu açıdan bakarsak hangisinde kendinizi daha iyi ifade ediyorsunuz?
Ben ikisinde de kendimi iyi ifade edebildiğimi düşünüyorum. Karadeniz deyince eskiden hep bir horon ya da bir kemençe akla gelirdi. Böyle değil ki! Karadeniz’de ağıt da var, destanlar, yayla havaları da… Mesela 30 yıl önce yaptığım ve yıllarca söylediğim türküdür; “Erzurum’da kar yağsa, Rize’de üşüyorum”… Yani Karadeniz müzikleri sadece horon havasından ibaret değildir. Bu yanlışı hep yaptılar. Ben bunu kabul etmem. Bizim hareketli parçalarımız var tabi onlar da çok sevilmiştir ama destan gibi ağır parçalarımız da elbette var.
Sizce en sevilen parçanız hangisidir?
Ama benim bir tane değil, sevilen çok parçalarım var. Ayrıca şu anda piyasada başkaları tarafından okunan onlarca parçam da var. İyi şeyler yapınca yüz sene sonra da çalınacaktır. Sanatçıyı yaşatacak olan şey eserleridir. Karadeniz müziğini poplaştıranlar kendi çalar, kendi oynar! O gün seni birileri alkışlar, gençler hoplar zıplar ama yarın yok! Ben öyle değilim işte. 40 sene önce “selâmün aleyküm”dedim bu piyasaya, bugün hala yoluma devam ediyorum. Bu çok güzel bir şey…
Koronavirüsle mücadele sürecinde neler yapıyorsunuz?
Koronavirüse karşı azami titizliği gösteriyorum. Yakınlarımdan korona olup ölen oldu. Çok zor atlatan oldu. Şakaya alınmaz bu! Benden koronavirüse de bir türkü yapmamı istediler. İlk başlarda “Hastalığın üzerine türkü yapmayalım” dedim ama aldığım mesajları baş edemiyorum. İlk defa sana söylüyorum, yazmaya başladım koronavirüse de bir türkü… Birçok talep de olduğu için bu süreci destanlaştırmak istiyorum. Koronavirüs nedeniyle Avrupa konserlerim iptal oldu. Tabi yurdun dört bir yanındakiler de keza öyle… Önümüzü de göremiyoruz. Ama ben aşıya inanıyorum. Aşı gelirse bu yazımız bomba gibi olacaktır. İnşallah yeniden başlayacağız işlere…
Artık çok parçalı albüm yerine genelde genellikle single çıkıyor. Siz de en son bir single yaptınız. Neler söylersiniz?
Ben buna yıllarca hep itiraz ettim! Üreten bir adam olduğum için “Bu, sanata saygısızlıktır, ben yine çalışmamı albüm olarak yaparım” dedim. Fakat gel gelelim Türkiye’nin en iyi yapımcılarıyla oturduk konuştuk, hiçbiri bu işe sıcak bakmadılar! Sonuçta baktık iş tek parçaya gidiyor. Madem ayda bir şarkı yapılacak, YouTube’ta kanalımızı kuralım şarkılarımızla dostlarımızla kanalımızda buluşalım diye düşündük. Sosyal medyada bugüne kadar 10 sene geç kaldım. İnat ettim! Niye ettim ben de bilmiyorum. Çocuklar ikna ettiler beni, baktım ki herkes bu yola gidiyor. Yüzlerce eserim var, türkülerim dillere destan olmuş. YouTube kanalımda artık kendi parçalarımı yayınlamaya başlayacağım.
En son “Vur Emri” parçanızla gündeme geldiniz. Bu şarkıyı yazma süreciniz nasıl gelişti?
Ben dünyanın neresinde bir Türk varsa onun derdiyle dertlenen adamım. Azerbaycanlı Türk kardeşlerimizin de haklı davalarında Aliyev başkan “vur emri” verdiği anda ben o ilk şarkı sözünü yazdım. Çünkü ben milletimi seviyorum. Benim milli yanım da var, yerli yanım da var. Başkalarının ne dediği de beni çok ilgilendirmez. Azerbaycanlı Türk kardeşlerim haklı davalarında bir şeyi başarmışsa ben bunu destanlaştırdıysam bunun neresinde yanlışlık var bunu da anlamış değilim… “Vur Emri” çok ses getirdi. Azerbaycanlı kardeşlerimizden gelen on binlerce olumlu mesaj oldu.
90’ların sonlarında Türüt Show vardı. Yeniden program yapmayı düşünüyor musunuz?
Yaptırtmıyorlar ki!… Yıllardan beri bu durum enteresandır. “Canlı yayında bir şey dersin televizyonumu kapattırırsın” diyorlar. Herhalde geçer bu süreçler de… En acemi zamanımda programlar yaptım da, şimdi tam zamanı yapamam mı! Bu yaştan sonra da bana program yaptırır diyerek gidip kimsenin elini ayağını öpecek halim de yok. Ama teklif gelirse ben yine programımı yaparım.
Karadeniz müziğinde sizden sonra gelecek genç yeteneklere tavsiyeleriniz neler olur?
Ben mesela Erkan Ocaklı gibi değerli kemençe ustalarını örnek aldım. Bu işi akademik olarak yapanlara da elbette saygım var ama konservatuarla bitmiyor bu iş… Bu işin bir de alaylı süreci vardır. Bizim asıl Karadeniz müziğimiz 50 yıllık ustalarımızdadır. Bu müziği yaşatmak için onları dinleyeceksin. Çok güzel eğitimli ve sesi güzel genç arkadaşlar da var. Ama bu arada maalesef ki çok kötüler de var. İyi söyleyene saygım var. Ama bir radyoda kötü de çalınca dinleyenler bütün Karadeniz’e artık böyle bakıyorlar. Kötüler tabi ki örnek değil ama kusura bakmasınlar yapamayacaklarsa bu işi, gitsin başka bir iş yapsınlar!
Sarıyer’in gazetesi olduğumuz için Sarıyer’i soralım size biraz da… Sarıyer deyince aklınıza neler gelir?
Çocukluğumun geçtiği yerlerdir. Karadeniz’den ilk olarak Bebek’e gelmiştim, o yıllarım hep Ortaköy’den Sarıyer’e kadar geçti. Sarıyer, Karadenizli hemşehrilerimin çok olduğu bir yer. İlk Sarıyer’de başladım ben gazinoya. Sarıyer’in girişinde Beyaz Köşk vardı. Orada müzik yapardım. Tarabya daha yıllar sonra şöhret olacaktı… Sarıyer’deki hemşehrilerimin desteği beni ilerilere taşıdı. Sarıyer’in benim sanat hayatımda böyle bir hatırası ve önemi var. Sarıyerli hemşehrilerime buradan saygılarımı iletirim.
Sarıyer’de yazdığınız şarkılarınız var mı?
İlk kasetimi zaten orada çalışırken yapmıştım. Birçok şarkımı da evet orada yazdım. Yeniköy’den Beykoz’a geçerdim motorla. Beykoz’a olan sevdam da orada başladı. “Fora ettik yelkeni Yeniköy’den Beykoz’a / Beykoz’da aşık oldum bir kıza” ilk türkümdür bu “Canan”, yine ilk kez sana açıklıyorum.
Çok zor geçen bir yılı geride bırakıyoruz. Türkiye ve dünyaya yeni yıl için temennilerinizi alalım sizden…
2020 hakikaten felaket gibi bir yıldı. Depremler, pandemi, uğursuzluklar… Rabbim bu yükü alsın üzerimizden. Önümüzdeki yıl inşallah insanlık için çok güzel olur. Şu çektiğimiz çileleri heyecana, sevince ve mutluluğa döndürürüz diye umut ediyorum. Size de çok teşekkür ediyorum.