RUKİYE AY – SARİYERGAZETESİ.COM / KÖŞE YAZISI
Dünyayı etkisi altına alıp Türkiye’de de ilk koronavirüs vakasının açıklandığı günden bu yana yaşamda her şey tamamen değişti. Önce “evde kal” çağrıları yapıldı ve sonra “hayat eve sığar” denildi. Mevsimlerden ilkbahar olunca bu çağrıya uymak da zaman zaman bir o kadar zor oldu. Ama her gün yükselen vaka sayılarıyla birlikte hastalığın bulaşma riskinin artışı bu zorluğu aşmamıza ve hayatı eve sığdırmamıza yardım etti. Koronavirüs yaşamımıza girdiği günden bu yana alışageldiğimiz tüm rutinler bir anda altüst oldu. Her gün yaşamımıza yeni eklenen kurallar bütünüyle virüsle savaşır olduk. Temizlik ve hijyen kurallarımıza yeni yeni detaylar ekledik. İşlerimizi evden yürütmeye başladık. Sokağa çıkarken maske takmak zorunda kaldık. Sosyal mesafe kurallarına uyabilmek için toplu ulaşım araçlarında ve sokakta herkesle aramızda kaç adım uzaklık bıraktığımıza dikkat eder olduk. Hayat hızla akıp gidiyorken sanki her şey önce yavaşladı ve sonra bir anda durdu! Evlerimize sığdırmaya çalıştığımız o kocaman hayatlarımızı nasıl daha güzel ve verimli bir hale getirebiliriz diye düşünmeye başladık. Aslında düşünmeye ilk defa bu kadar çok vaktimiz oldu ve hayatı doyasıya yaşayamasak da hayallerimizi içimize sığdırdık.
***
Her akşam açıklanan koronavirüs verileri morallerimizi bozdu. Hayatta kalabilmek adına mücadelemizi sürdürdük. Bu zor günleri evlerimizin pencerelerinden sokağı izleyerek geçirirken 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 100.yıl coşkusunu tüm Türkiye hep birlikte evlerimizde yaşadık. Ramazan ayı geldiğinde ise bu mübarek ayda paylaşmanın, yardımlaşmanın ve ekmeğimizi bölüşmenin bir kez daha tadına vardık. Zaman geçtikçe daha çok merak eder olduk “hayatın ne zaman normale” döneceğini… Her yeni güne bir umut uyanıp pencerelerimizi hayata açarken aldığımız nefesin kıymeti daha bir anlaşılır oldu sanki ne dersiniz? Sokakta yardımlaşma, halden anlama ve paylaşma duyguları bu bahar açan çiçeklerle birlikte yeniden filizlendi. Doğa tüm affediciliğiyle kucaklarken dünyayı ve insanları keşke imkanımız olsa da ilkbaharın tadını doyasıya çıkarabilsek diye düşündük. Sonra anladık ki karşılıklı iyi dileklerde bulunurken “mutluluk” ve “başarı” kelimelerinden önce söylediğimiz “sağlık” ne kadar değerliymiş…
***
Eskiden nostaljik film ve müziklere özlem duyarken, şimdi yaşamın bu zorunlu “yeni” halini garipsemeden edemedik. Tüm bu süreci akıl ve beden sağlığımızı korumaya çalışarak bir an evvel atlatmaya çalışırken televizyon ekranlarında özlediğimiz Türk filmlerine yeniden rastlar olduk. İzlerken hepimizi o yıllara alıp götüren filmleri daha önce izlemiş olsak da tekrar izlemekten de hiç bıkmadık. Aksine biliyorum ki çok da keyif aldık. Sarıyerli okurlarımız için bu sayımızda Türk sinemasının iki özel sanatçısı; Cüneyt Arkın ve Bahar Öztan’la nostalji dolu röportajlar yaptım. Hatta kendilerine okurlarımız da belki merak ediyordur diye “o eski Türk filmlerinde kendilerini izliyorlar mı” diye de sordum. Hayatlarımızı evlerimize sığdırmaya çalışarak tam o eski günleri özlemişken sayfalarımızdan size ulaşan bu renkli röportajlarımın herkese çok iyi geleceğini düşünüyorum.
***
Cüneyt Arkın’ı en son Pera Müzikali’nde sahnede izlemiştim. Kendisiyle ve ailesiyle tanışıp sohbet etmiştik. Türk sinemasının güçlü, cesur ve yakışıklı sinema sanatçısı Arkın, bir ömrü verdiği sanat hayatına dile dolay 250 film sığdırmış.Yıllardır izlediğimiz filmlerinde, dövüş sahneleriyle heyecanı doruklara çıkaran ve romantik filmlerde de bir o kadar centilmen olabilen usta bir sanatçı. Rollerinin hakkını tam anlamıyla vermekten öte dövüş sahnelerinde adeta her anı sonsuz bir enerjiyle yaşayan ve izleyiciye de o heyecanı dolu dizgin yaşatan Türk halkının film kahramanı… Ekranlarda izlerken hissettiğimiz o sanat tutkusunu da hala taşıyor. Cüneyt Arkın, “Sarıyer dost bir türküdür” diyor ve ekliyor “Ona sahip çıkın, size emanet ediyorum.” Bu yazımla selamlarımı ileterek, bir kez daha değerli vaktini ayırdığı için kendisine çok teşekkür ediyorum. Türk sinemamızın efsane ismi Cüneyt Arkın iyi ki var ve iyi ki kendisini tanıma fırsatım oldu.
***
Türk sinemasının “gamzeli güzeli” Bahar Öztan, yıllara meydan okuyan güzelliği ve inceliğiyle bu sayımızda röportaj sayfalarımıza konuk oldu. Güler yüzlülüğü ve canlandırdığı rollerindeki yeteneğiyle geçmişten bugüne halkın gönlünde taht kuran Öztan, kimi zaman güldüren, kimi zaman ağlatan ama nihayetinde her role başarıyla hayat veren ve filmlerinde doğal güzelliğiyle dikkat çeken özel bir isim. 100’ü aşkın filmiyle Yeşilçam’a adını altın harflerle yazdırdı. Öztan; nostaljiye olan özlemini ise “Onca zor koşullarda çekilmiş olmalarına rağmen bu kadar çok sevilmelerinin sebebi bana göre içtenlik. Samimi olması. Herkes işini aşkla yapardı” diyerek anlatıyor. Kendisine buradan bir kez daha değerli vaktini ayırdığı için çok teşekkür ediyorum. Türk sinemamızın güzeller güzeli Bahar Öztan iyi ki var.
***
Herkesin bu içimizi ısıtan ilkbahar günlerinde doğayı, sokağı, arkadaşlarını, kahve sohbetlerini, iş koşuşturmacalarını yani kısacası tüm “rutinlerini” özlediğini biliyoruz. Ama bu günleri daha çabuk atlatabilmemiz için yapmamız gereken tek şey koronavirüs nedeniyle hayatımıza yeni eklenen tüm kurallara uymak ve sabırla beklemektir.
Görüşmek dileğiyle, sağlıkla kalın…
“Hayatı eve, hayalleri içimize sığdırdık” için bir yanıt
Değerli gazeteci, sevgili kardeşime en güzel dileklerimle… tebrik ve teşekkürler ediyorum