SARİYERGAZETESİ.COM – SENEM ŞAHİN – KÖŞE YAZISI
Sanılanın aksine insan içten çürümeye başlıyor. Hani önce beden yıpranır, hastalanır, yokolmaya başlarya! öyle değil aslında, önce ruhumuz tükeniyor; uçup gidiyor. Ruh gidince beden de bu yalnızlığa tahammül gösteremeyip ufak ufak çürüyor. Peki önce bedenini kaybeden insanlar yok mu? Elbette var. Ama sanki günümüze uygun bir yok oluş değil bu. Hele ki şehir yaşamında… Yavaş yavaş ve sıkıldıkça birbirimizi yiyip tüketiyoruz. Bunu kimi zaman eğlence olsundiye, kimi zaman da bilinçsizceyapıyoruz. Sanki hayat bir pencerede akıp giderken biz başkalarınaait pencerelere cevirmişiz gözlerimizi, halbuki o başkası da bir başkasının penceresine bakıyor. Ya hiç pencereye bakmayanlar, renksizdünyalarında kupkuruhayatı benimseyenler, belki o bile daha zararsız, diyorsunuz. Hiçbirimiz kapıyı açıp dışarı çıkamıyoruz. Hep içimizde bir kaybolma korkusuyla genel kabuller içinde garantici, bir okadar da sığbir hayat tercih etmişiz. O ne demiş, bu ne giymiş, nereye gitmiş? Hayatın akışında bir yol bulmak çok mu zor, nedendir bu başkalarının rüzgarıyla savrulmalarımız? Mutluluk diye bir şey var mı, sadece ben mi sıkılıyorum bu birilerine yetişme, yetiştirmecabasından? Bir de çok mutluymuşuz gibi her anımızı ölümsüzleştirme çabamız, hani şu mutsuzken bile “Hadi bir selfie atalım da mutluluğumuz bilinsin” demelerimiz. Bir yemek mi organize ediliyor, bazen hiç sevmediğimiz ama dekor olsun diye çağırdığımız insanlar ya da o yemeklereçağırılmalarımız… Samimiyetsizliğin dip sularında gülümsemelerimiz.. sizce de karıştığımız kalabalığın yoğunluğu arttıkça yalnızlaşmıyor muyuz? Aman ”Gitmedi” demesinler kaygılarımız,“Asosyal biri o “ yakıştırmaları yapmasınlar diye sebepsiz tehditlere boyun eğişlerimiz. Yaşamıyor muyuz bunları? zoraki davetler yerine hani o an, bir deniz kenarında olmak istiyorsun ya! Git. Onu bunu çekiştireceğine al bir kitap, oku! Samimi ol, samimi dur.Bu hayat samimiyetsizliği kabul etmiyor. Yaşamak birresim, senin resminin ressamı sen ol. Bize ait, dokunduğumuz, değiştirdiğimiz bir şeyler olmalı. Yoksa karanlık sularda boğuluyoruz, boğuluyoruz da boğulduğumuzu anlamıyoruz.